KUR'AN-I KERİM İNDEKS
14 – İBRÂHİM SÛRESİ
Mekke’de
nâzil olmuş olup 52 âyettir. Sûre, Kur’ân-ı
Kerimin gerçekliğine dair bir girişten sonra
Hz. Mûsâ (a.s.)’ın tebliğine yer verir.
Daha sonra Hûd, Âd, Semûd halklarını, genel
olarak inkârcıların tutumlarını ve
onlara verilen dünyevî ve uhrevî cezaları
bildirir.
Âhirette
Şeytan’ın kâfirlere karşı yapacağı
hitabeyi nakleder. Sonra Hz. İbrâhim (a.s.)’ın
Mekke’de geçen kıssasına genişçe yer
verir. Başlangıçta olduğu gibi Kur’ân’ın,
Allah’ın insanlara yönelttiği bir bildiri
olduğu hatırlatılarak, sûre sona erer.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1-3
– Elif, Lâm, Râ.
Bu, Rab’lerinin izniyle insanları karanlıklardan
aydınlığa, azîz ve hamîd (üstün
kudret sahibi ve her işi övgüye lâyık olan)
Allah’ın yoluna, göklerde ve yerdeki her şeyin
sahibinin yoluna
insanları
çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
Kendilerini
bekleyen o çetin azaptan ötürü vay o inkârcıların
hallerine!
Vay onlara
ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı
âhirete tercih ederler.
İnsanları
Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü
göstermek isterler.
İşte
onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık
içindedirler. [2,257; 57,9]
Kâfirler,
Allah’ın rızasına tâbi olmayıp,
Allah’ın dininin kendilerine tâbi olmasını
isterler. Bu din, bütün örf, âdet, gelenek ve alışkanlıklarını
doğrulasın, ama hoşlanmadıkları
bir tek inanç ve ibadeti bile şart koşmasın.
Ancak bu hale getirdikten sonra dini kabul ederlermiş!
4
– Biz her
peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik,
ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın.
Artık
Allah dilediğini saptırır, dilediğini
doğru yola iletir. O azîzdir, hakîmdir (mutlak
galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [7,158]
Allah
hangi millete peygamber gönderirse, mesajını
o milletin dili ile gönderir. Maksat, onların
iyice anlamalarıdır. Bu sebeple bu âyet,
kitabın mânalarının diğer dillere
çevrilmesini de gerektirir. Fakat mesajı anlamak,
kabulü gerektirmez. Bu, insanın tercihinden sonra
Allah’ın takdirine bağlıdır.
5
– Bu cümleden
olarak, Mûsâ’yı da “halkını karanlıklardan
aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın
önemli günlerini hatırlat” diye Mûsâ’yı
âyetlerimizle gönderdik. Elbette bunda çok sabreden
ve çok şükreden herkes için nice ibretler vardır.
6
– Bir vakit Mûsâ,
kavmine: “Allah’ın, sizin üzerinizdeki
nimetlerini hatırlayın:
Çünkü O
sizi, size en kötü bir işkence uygulayan,
doğan
erkek çocuklarınızı öldürüp kızlarınızı
perişan bir hayata zorlayan
Firavun’un
hâkimiyetinden kurtarmıştı.
Gerçekten
bunda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.
Mûsâ
(a.s.)’ın bu kabil tavsiyeleri geniş olarak
Tevrat, Tesniye, 4,6,8,10,11 ve 28. bölümlerinde yer
almaktadır.
7
– Ve düşünün
ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: “Eğer
şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım,
ama nankörlük
ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!”
8
– Sözüne devam
ederek: “Eğer dedi Mûsâ, siz ve dünyada
bulunan herkes kâfir olsa,
bilesiniz
ki, Allah’ın hiç kimseye ve hiçbir şeye
ihtiyacı yoktur, her türlü övgüye lâyıktır.”
[39, 7; 64,6]
9
– Sizden önce
gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd
halklarının
ve onlardan
sonra gelip de Allah’tan başkasının
tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından
geçen olaylardan haberdar olmadınız mı?
Elçileri
kendilerine delil ve mûcizeler getirdiler de onlar
ellerini ağızlarına götürüp:
“Biz,
dediler, sizinle gönderilen talimatları kabul
etmiyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız
dâvetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz”
[7,65]
“Eli
ağzına götürmek” hayret, red veya tahkir
ifadesi olmalıdır. Red ve alaylarını
göstermek amacıyla ıslık çalmak için
olabileceği gibi, susmaya dâvet için de yapmış
olabilirler.
10
– Peygamberleri
onlara: “Hiç gökleri ve yeri yaratan yüce Yaratıcı
hakkında şüphe edilebilir mi?
O günahlarınızı
affetmeye çağırıyor ve muayyen bir süreye
kadar size müsaade ediyor, mühlet veriyor” dediler.
Onlarsa
“Siz, dediler, bizim gibi bir beşerden başka
bir şey değilsiniz.
Siz bizi
atalarımızın ibadet ettiği tanrılardan
vazgeçirmek istiyorsunuz. O halde bize açık delil
getirin.” [11,3]
11
– Resulleri onlara:
“Evet, dediler, biz sizin gibi beşerden başka
bir şey değiliz.
Fakat Allah
peygamberlik nimetini kullarından dilediğine
ihsan eder.
Allah’ın
izni olmadıkça size mûcize göstermemiz mümkün
değildir.
O halde müminler
yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”
12
– “Biz neden
Allah’a tevekkül etmeyelim ki gireceğimiz yolları
bize O gösterdi.
Bize verdiğiniz
her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz.
Tevekkül
edenler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”
13-14
– Kâfirler resûllerine
dediler ki: “Ya sizi yurdumuzdan kovarız, yahut
bizim dinimize dönersiniz.”
Rab’leri
de onlara vahyetti ki: “Elbette Biz o zalimleri imha
edeceğiz
ve onlardan
sonra o ülkeye sizi yerleştireceğiz.
İşte
bu, huzuruma çıkmaktan ve uyardığım
azaptan çekinenler içindir.”
[7,88; 27,56; 17,76; 8,30]
Bu
âyet, Hz. Peygamber (a.s.)’ın vatanından
hicret edeceğine, fakat daha sonra kendisini çıkaranların
yerine hakim olacağına işaret etmektedir.
15-17
– Resuller
Allah’tan yardım ve zafer istediler. Neticede her
inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı.
İş
bununla bitmeyecek, ardından cehenneme girecek.
Orada
kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak
ama boğazından geçiremeyecek.
Ölüm her
yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek.
Bunun arkasından
da pek şiddetli bir azap daha vardır. [37,171-173;
58,21; 21,105; 50,24-26; 22,21; 35,36; 55,43-44;
37,64-68]
18
– Rab’lerini inkâr
edenlerin durumu şudur: Onların iyi işleri,
bir kül yığınına benzer.
Fırtınalı
bir günde rüzgar onu şiddetle savurmaktadır...
Kazandıklarından
hiç bir şeyi ellerinde tutamıyorlar.
İşte asıl kayıp, asıl sapıklık
budur! [25,23; 3,117]
19-20
– Görüp anlamadın
mı ki Allah gökleri ve yeri, hikmetle ve ciddî
bir maksat için yaratmıştır.
Eğer
dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk
getirir. Allah’a göre bu, sözü edilecek bir şey
değildir. [36,77-83;
47,38]
Hitap
görünüşte Hz. Peygamber (a.s.)’a, gerçekte
ise bütün insanlaradır.
21
– Bir de bakarsın
kıyamet gününde hepsi toplanarak Allah’ın
huzuruna çıkmışlar.
Zayıflar
büyüklük taslayanlara: “Biz, diyecekler, sizlere tâbi
idik. Şimdi siz, bize fayda sağlayıp da
Allah’ın azabından zerrece bir şey
uzaklaştırabiliyor musunuz?”
Büyüklük
taslayanlar: “Ne yapalım? diyecekler, Allah bize
yol gösterseydi biz de size gösterirdik.
Şimdi
bizler sabretsek de, sızlansak da sonuç değişmez.
Anlaşıldı:
Bizim için kaçıp sığınacağımız
bir yer yok!” [34,31-33;
40,47-48; 7,38-39; 33,66-68]
22
– Hesaplar görülüp
iş tamamlanınca Şeytan onlara şöyle
diyecek: “Allah size doğru vaadde bulundu. Ben de
size bir şeyler vaad ettim, ama sözümden caydım.
Doğrusu,
benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm
yoktu.
Sadece ben
sizi dâvet ettim, siz de çağrımı kabul
ettiniz. O halde beni ayıplamayın, kendi
kendinizi kınayın.
Ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz.
Ben, sizin
daha önce beni Allah’a şerik yapmanızı
da reddetmiştim.”
Elbette, böyle
zalimlerin hakkı gayet acı bir azaptır. [4,120;
59,16]
Allah’ın
hükmü herkes hakkında kesinleşip,
cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme
girmeye hazırlandığı zaman Şeytan
bu nutkunu irad edecektir.
23
– İman edip
makbul ve güzel işler yapanlar, içlerinden ırmaklar
akan cennetlere yerleştirilecekler, Rablerinin
izniyle orada devamlı kalacaklardır.
Orada karşılaştıklarında
iyi dilek temennileri “selam” olacaktır. [39,73;
13,23-24; 10,10]
Selam:
güvenlik, esenlik, her türlü zarardan kurtulma, barış
anlamlarına gelip en kapsamlı bir temenni olduğundan,
kaynağını da Allah’ın es-Selam
ism-i şerifinden aldığından dünyada
müminlere bahşedilen bir İslâm nimeti olarak
cennette de devam edecektir.
24-25
– Görmedin mi
Allah nasıl bir benzetme yaptı:
Güzel söz,
kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe
doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki
Rabbinin
izniyle her zaman meyvesini verir.
Düşünüp
ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle
temsiller getirir. [13,17]
{KM, Mezmurlar 1,3-4; Matta 7,17-19; 13,4-32; Markos
4,1-34; Luka 8,5-18}
Burada
iman, güzel ağaca benzetilmiştir. Bir ağacın
damarları, gövdesi, dalları, meyveleri vardır.
İman ağacının damarları ilim,
marifet ve yakindir. Gövdesi ihlastır. Dalları
iyi işler ve davranışlar, meyveleri ise güzel
işlerin gerektirdiği temiz huylar, güzel
hasletlerdir. Bir ağacın canlılığını
sürdürmesi için sulanıp bakılması
gerektiği gibi iman ağacı da ilim, iyi işler,
tefekkür ile gözetilmezse, o da kuruma tehlikesine mâruz
kalır. Bir hadiste Hz. Peygamber (a.s.): “Elbise
nasıl yıpranırsa, kalpteki iman da öylece
yıpranıp eskir. O halde, imanınızı
daima tazeleyin” buyurmuştur. İbadetlere
vakti vaktine devam, bu bakımı sağlar.
26
– Kötü söz ise,
gövdesi toprağın üstünden kolayca çıkarılabilen,
kökleşip yerleşmeyen değersiz bir ağaca
benzer.
Kötü
söz de köksüz bir bitkiye benzetilmiştir. Ne sağlam
kökü, ne yükselen dalları, ne güzel meyveleri,
ne gölgesi vardır. İşte kâfir böyledir.
27
– Allah iman
edenleri hem dünyada hem âhirette o sabit söz üzerinde
sağlam bir şekilde tutar. Zalimleri ise şaşırtır.
Allah elbette dilediğini yapar.
28-29
– Allah’ın
nimetine bedel, inkâr ve nankörlüğü tercih
edenleri, ayrıca kendi halklarını da helâk
yurduna, cehenneme sürükleyenleri görmedin mi?
Onların
hepsi oraya girecekler. Ne kötü bir yerleşim
yeridir cehennem!
30
– İnsanları
Allah’ın yolundan saptırmak için birtakım
ortaklar uydurdular.
De ki:
“Azıcık yararlanın bakalım nasılsa
sonunda gideceğiniz yer ateştir!” [10,70]
31
– Söyle o iman
etmiş kullarıma:
Namazı
tam gerektiği şekilde kılsınlar ve
ne alışverişin, ne de dostluğun
olmadığı gün gelmeden önce, gizli ve açık
şekilde, kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan,
nimetlerden bağışta bulunsunlar. [2,254;
57,15]
32
– Allah gökleri ve
yeri yaratandır.
Gökten yağmur
indirip size rızık olsun diye, onunla türlü
türlü meyveler, ürünler çıkarandır.
İzni
ile denizde dolaşmak üzere gemileri size râm eden,
akan suları
da, ırmakları da sizin hizmetinize verendir.
33
– Mûtad
seyirlerini yapan güneş ile ay’ı size âmade
kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren de
O’dur. [36,37-40; 7,54;
39,5]
34
– Hasılı
O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle
ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer
birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil,
onları toptan olarak bile sayamazsınız.
Gerçekten insan zalim ve nankördür.
35
– Bir de, İbrâhim,
bir vakitler şöyle demişti: “Ya Rabbî!
Burayı emin bir belde kıl, beni de evlatlarımı
da putlara tapmaktan uzak tut.”
[2,126; 29,67; 3,96-97]
36
– “Ya Rabbî! Doğrusu
onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar.
Artık bundan sonra kim bana tâbi olursa, o
bendendir.
Kim de bana
karşı gelirse o da Senin merhametine kalmıştır,
şüphesiz Sen gafursun, rahîmsin.”
Putlar
birçok insanın sapmasına sebep olduğundan
mecazi olarak saptırma işi onlara maledilmiştir.
Hz. İbrâhim (a.s.) doğru yolda gidenler için
dua edip nimet ve bereket istiyor. Fakat isyan edenler için
ceza istemeyip, Allah’ın mağfiret ve
merhametine havale ediyor. Bu onun meşhur şefkatinin
tezahürlerinden biridir. Benzeri bir davranışı
Hz. Îsâ (a.s.) da yapmıştır. [5,118]
37
– “Ey bizim
Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını
senin kutsal mâbedinin yanında, ekin bitmez bir vâdide
yerleştirdim.
Ey bizim
Rabbimiz! Namazı gereğince kılsınlar
diye böyle yaptım.
Ya Rabbi!
Artık insanların bir kısmının gönüllerini
onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden
rızıklandır ki Sana şükretsinler.”
[2,125-127; 5,97; 28,57]
{KM, Tekvin 16. bölüm ve 17,18-20; 25,12-18}
Bu
duanın bereketiyledir ki Hz. Muhammed (a.s.)’dan
önce bütün Arabistan, ondan sonra ise bütün dünya
oraya akın ediyorlar. Senenin her mevsiminde her çeşit
sebze, meyve ve ürünler, hem de uygun fiatlarla orada
bulunuyor.
38
– “Ey bizim
Rabbimiz! Biz ister gizleyelim, ister açığa
vuralım, yaptığımız herşeyi
bilirsin. Zaten göklerde ve yerde Allah’a gizli kalan
hiçbir şey yoktur.”
39
– “Hamd olsun
Allah’a ki, hayli yaşlı olmama rağmen,
bu ihtiyarlık
halimde İsmâil ve İshak’ı bana ihsan
etti. Şüphesiz ki Rabbim duayı kabul buyurur.”
40
– “Ya Rabbi! Beni
de, neslimden çoğunu da namazı devamlı
olarak ve gereğince kılan kullarından
eyle! Duamı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!”
41
– “Ey Rabbimiz!
Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet
günü affeyle.”
Hz.
İbrâhim (a.s.) vatanından ayrılırken
babası için Allah’a dua edip af dileme sözü
vermişti [19,47]. Onu yerine getirmek üzere böyle
dua ediyor. Fakat daha sonra onun din düşmanı
olduğunu kesin anlayınca, onunla manevî ilişkilerini
de kesti [9, 114]
42
– Sen, o zalimlerin
işlediklerinden, sakın Rabbinin habersiz olduğunu
zannetme!
O, sadece
onların, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı
bir güne ertelemektedir.
43
– O gün onlar başlarını
dikmiş, gözleri donup kalmış, kalpleri
bomboş koşup dururlar. [54,8;
20,108-111; 70,44]
44
– Hem, azabın
geleceği günü hatırlatarak insanları
uyar!
O gün
zalimler: “Ey bizim Rabbimiz! diyecekler, ne olur,
bize kısa bir süre ver de senin çağrına
uyma imkânı bulalım ve peygamberlerin izince
gidelim.”
Peki, önceleri
hiç zeval bulmayıp sürekli yaşayacağınıza
dair yemin eden siz değil miydiniz? [23,99-100;
6,27-28]
45
– Sizden önce,
kendilerine zulmetmiş olanların diyarlarına
yerleştiniz.
Onlara
neler yaptıklarımız da size iyice belli
oldu ve size meseller getirerek gerçekleri anlattık.
46
– Onlar tuzaklar
kurdular, ama Allah nezdinde de onlara tuzak var,
isterse
onların tuzakları dağları yerinden
oynatacak olsun!
47
– Sakın
Allah’ın, peygamberlerine yaptığı
vaadden cayacağını zannetme! Allah
elbette mutlak galiptir, intikam sahibidir.
48
– Gün gelir, yer
başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir.
Bütün
insanlar kabirlerinden kalkıp tek hâkim olan
Allah’ın huzuruna çıkarlar.
{KM, Vahiy 21. bölüm; İşaya 65,17}
Tebdil ya özde olan bir değişiklik [4,56] veya vasıfta
olan bir değişiklik [25,70] anlamlarına
gelebilir. Bundan ötürü gerek eski, gerek yakın
dönemde yaşamış müfessirler ve kelam
alimleri her iki mânaya göre de tefsir etmişlerdir.
49-50
– O gün mücrimlerin
birbirine yaklaştırılarak kelepçelendiğini
görürsün. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini
ise ateş kaplar.
[37,22; 25,3; 38,37-38; 23,104]
51
– Allah her insana
kazandığının karşılığını
vermek için (diriltir). Allah, hesabı çok çabuk
görür. [53,31; 21,1]
52
– İşte bu
Kur’ân insanlara beliğ bir tebliğdir,
ta ki
onunla uyarılsınlar,
ta ki
Allah’ın tek İlah olduğunu bilsinler.
Ve ta ki
aklı ve vicdanı temiz olanlar,
düşünüp
ders alsınlar... [6,19]
|