KUR'AN-I KERİM İNDEKS
44 – DUHÂN SÛRESİ
Mekke
döneminin sonuna doğru nazil olan sûrelerden olup
59 âyettir. 10. âyetinde geçip “duman, gaz” mânasına
gelen “duhan” kelimesi, bu sûreye isim olmuştur.
Baş tarafında, müşriklerin başına
gelecek bazı felaketlerden bahsedilir. Daha sonra
da Hz. Mûsâ (a.s.)’ın Firavun’a hak dini
tebliğ etmesi, neticede Firavun’un boğulup
onun ülkesinin bir kısmına İsrailoğullarının
varis olması, dünya hayatının gayesiz
olmayıp, hayatın âhiretteki büyük hüküm gününe
doğru ilerlediği, müminler ile kâfirlerin akıbetleri
bildirilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1
– Hâ, Mîm.
2
– Açık olan
ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim
ki;
3
– Biz onu kutlu bir
gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüzçevirenleri
uyarırız. [97,1;
2,185]
Müfessirlerin
çoğuna göre bu kutlu gece kadir gecesidir. Bazıları
ise berat gecesi olduğunu söylerler.
4-6
– O, öyle bir
gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan
bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.
Rabbinden bir
rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki
O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.
Emrin hakîm şu iki mânaya gelir:
1.Hikmetli, hiçbir yanlışı
olmayan iş. 2.Kesinleşmiş, önlenmesi mümkün
olmayan iş.
7-8
– Yakin, kesin
bilgi ve itmi’nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin,
yerin ve ikisi arasındaki varlıkların
Rabbidir.
O’ndan başka
tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp
öldüren de O’dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş
atalarınızın da Rabbidir.
9
– Fakat onlar şüphe
içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğlenirler.
Allah’ı
inkâr edenler ve müşrikler, fikirlerinde mutaassıp
olsalar da, zaman zaman kuşkulanırlar. Zira bu
mükemmel kâinatın yaratıcısız
olması imkânsızdır. Bu düşünce
onların inançsızlığını,
hiç değilse şüpheli hale getirir. Fakat dünyaya
çok bağlı olduklarından, şüphelerini
ileri götürüp imanda karar kılmaktan ekseriya
mahrum kalırlar.
10-11
– O halde sen göğün,
bütün insanları saracak olan aşikâr bir
duman çıkaracağı günü gözle. Bu,
gayet acı bir azaptır.
12
– İşte o
zaman insanlar: “Ey Ulu Rabbimiz, bizden bu azabı
kaldır, çünkü artık iman ediyoruz.”
derler. [6,27; 14,44]
Buradaki
“duman” iki türlü tefsir edilmiştir:
a-Kureyş
Hz. Peygambere isyanda ileri gidince o, Yusuf (a.s.)’ın
yedi kıtlık yılı gibi kıtlığa
mâruz kalmaları için beddua etti. Kıtlık
oldu. Öyle ki köpek leşlerini bile yediler.
Peygamberimize gelip, bunun kaldırılması
için duasını istirham ettiler. Bu kıtlık
sırasında, açlığın etkisiyle,
onlar yer gök arasını duman halinde görüyorlardı.
b-Kıyamet alametlerinden olarak doğu - batı
arasını kaplayacak duman.
13-14
– Onlar nerede, iman
nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.
Böyle olmadıkları
için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği
halde ona sırtlarını döndüler de:
“Bu, başkaları tarafından bir şeyler
belletilmiş divanenin biri!” dediler.
Müşriklerin
iddialarından biri de şu idi: “Muhammed aslında
saf bir insan. Fakat perde arkasında birileri var
kendisine öğretiyorlar, o da gelip bize anlatıyor.”
Bellidir ki bu tutarsız bir iddiadır. Çünkü
böyle bir özel öğretim olsaydı onun en yakınında
olup devamlı temasta bulunduğu Hz.Hatice,
Hz.Ebû Bekir, Hz. Ali, Hz. Zeyd
(r.anhüm) gibi zatlara bu hal gizli kalmazdı.
Eğer öyle olsaydı, bunların bağlılıkları
sarsılmaz mıydı? Oysa bu zatlar,
Hz.Peygamber’e (a.s.) en sadık olanlardı.
15
– Azabı üzerinizden
biraz kaldıracağız, fakat siz yine eski
halinize döneceksiniz. [6,28;
23,75; 10,98; 7,88-89]
12.
âyetin açıklamasında bildirildiği üzere
Hz. Peygamber’den dua rica etmeleri üzerine o da dua
etti. Cenab-ı Allah kıtlığı
kaldırdıktan sonra, şükür yerine tekrar
inkârlarına döndüler.
16
– Ama o müthiş
satvetle kendilerini çarpacağımız gün,
onlardan tam intikam alırız. [89,21-24;
34,51-54]
17-18
– Biz onlardan önce
Firavun’un halkını da imtihan ettik, onlara
da pek değerli bir resul gelip demişti ki:
“Ey Allah’ın kulları, benim hakkımı
verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen
güvenilir bir elçiyim.
19-21
– Sakın
Allah’a baş kaldırmayın, zira ben size
apaçık bir delil getiriyorum.
Beni taşlayıp
öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan
Allah’a sığınıyorum.
Bana inanmıyorsanız,
bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük
etmeyin).” [40,6]
22
– Onlar kabul
etmeyince Rabbine şöyle yalvardı: “Ya Rabbî,
onlar suçlu bir güruh! (Onları sana havale ettim,
Sen onların hakkından gel.)”
23-24
– Yüce Allah
buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp
git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp
maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık
bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
Başka
âyetlerde bildirildiği üzere, Hz. Mûsâ (a.s.)
asasını denize vurarak, deniz sularının
yarılmasını sağlamış,
kavmi rahatça karşıya geçmiş, onları
takip eden Firavun, ordusu ile beraber denizde boğulmuştu.
25-27
– Geride neler bırakmadılar
neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar,
ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne
makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne
nimetler!... [26,59; 7,137]
28-29
– İşte böyle
oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma
miras bıraktık. Merhamete lâyık olma
haklarını kaybettiklerinden, perişan
hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı.
Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi.
[26,59; 7,137]
Hasan
el-Basrî (r.a.) mirasçı toplumun İsrailoğulları
olduğunu söyler. Katâde ise der ki: “Bunlar,
Firavun hanedanlarından sonraki toplumlardır.
Zira İsrailoğullarının tekrar Mısır’a
döndüklerine dair bilgi yoktur.”
30-31
– Böylece, İsrailoğullarını
gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden,
Firavun’un işkencesinden kurtardık. Doğrusu,
bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın
teki idi.
Burada
Mekke müşriklerine şöyle bir tehdit
sezdirilmektedir: “Mısır’ın ihtişamlı
hükümdarını bir kağıt parçası
gibi büzüp bir tarafa atan Allah, sizi de perişan
edebilir.”
32
– Mûsâ’ya bağlı
olanları da, durumlarını bilerek, o
devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.
33
– Onlara, açık
ve zahir nimetleri ortaya koyan nice mûcizevî haller
verdik.
34-36
– Mekke müşrikleri
ise, derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş
biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama
siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce
gelip geçmiş atalarımızı diriltin
de görelim!”
Burada
“İlk ölüm” var diye, daha başka ölümlerin
geleceği düşünülmemelidir. Mesela:
“Falancanın ilk çocuğu dünyaya geldi”
denildiğinde, o kişinin bir çocuğu daha
dünyaya geleceği değil, sadece o şahsın
daha önce çocuğu olmayıp ilk çocuğunun
dünyaya geldiği anlaşılır.
37
– Onlar mı daha
güçlü kuvvetli, yoksa Tübba’ halkı ve
onlardan önceki toplumlar mı? Belli ki onlar daha
güçlü idiler. Ama ağır suçlar işlediklerinden
imha ettik onları!
Kayser,
Kisra, Firavun: Roma, İran, Mısır hükümdarlarının
lakapları olduğu gibi Yemen (Himyer) hükümdarlarına
da Tübba’ denirdi. M.Ö. 115 - M.S. 300 arasında
Sebe ülkesinde hükümran olmuşlardır.
38
– Biz gökleri, yeri
ve ikisinin arasındaki varlıkları eğlenmek
için yaratmadık!
39
– Evet, onları
hak ve hikmetle, ciddî maksat ve gayelerle yarattık,
ama onların çoğu bunu anlamazlar.
40
– Muhakkak ki bütün
hesapların görüleceği o karar günü,
hepsinin buluşacağı gündür.
41-42
– O gün dost dosta
fayda veremez.
Allah’ın
merhametine mazhar olanlar dışında,
kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir,
rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı
boldur). [23,101; 70,10-11]
43-44
– Muhakkak ki
zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.
45-46
– Kaynar su nasıl
fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında
fokurdar.
47-50
– Allah Zebanîlere:
“Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.
Sonra da başının
üstünden kaynar su dökün!”
ve deyin
ki: “Tat bakalım!
Hani üstündün,
kudretliydin, asildin!”
İşte
hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o
gerçek budur. [52,13-15]
51-57
– Müttakiler güvenli
bir makamdadırlar:
Bahçelerde
ve pınar başlarındadırlar.
İnce
ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak
karşılıklı otururlar.
Hem Biz
onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.
Onlar
canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla
isterler.
İlk ölüm
dışında artık orada ölüm
tatmazlar.
Allah
kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak
cehennem azabından korur.
İşte
en büyük mutluluk, en büyük başarı budur.
58
– Biz Kur’ân’ı,
insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye,
senin dilinle indirerek anlaşılmasını
kolaylaştırdık.
59
– O halde neticeyi
bekle!
Zaten onlar
da senin başına bir felaket gelmesini can
atarak beklemektedirler. [58,21;
40,51-52]
|