KUR'AN-I KERİM İNDEKS
47 – MUHAMMED SÛRESİ
Medine’de
nâzil olmuştur. 38 âyettir. Sûrenin adı 2.
âyetinden gelmektedir. Bu sûre, İslâma düşmanlık
eden kâfirlere karşı cihad, savaş,
esirler, ganimet ve münâfıkların davranışlarından
bahseder.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1
– İnkâr edip
insanları Allah’ın yolundan engelleyenlerin
bütün yaptıklarını Allah boşa çıkaracaktır.
[25,23]
Allah
yolundan çevirmenin çeşitli şekilleri vardır.
a-İman etmekten zorla menetmek, b-Müminlere
baskı uygulayarak dini anlatmalarını ve
dinlerini yaşamalarını engellemek, c-Din
ve dindarlar aleyhinde propaganda yaparak onlara karşı
güvensizlik telkin etmek, d-Kâfirlerin, çocuklarını
küfür üzere yetiştirmek sûretiyle Allah’ın
dininden uzak tutmaları.
2
– İman edip güzel
ve makbul işler yapanlar ve Rab’leri tarafından
gerçeğin ta kendisi olarak Muhammede indirilen
vahye iman edenlerin ise günahlarını örtüp,
hallerini düzeltir.
Gerçi
“İman etme” vasfından sonra ayrıca
“Muhammed’e indirilene iman edenler” demeye ihtiyaç
yoktur. Zira iman, onun tebliğ ettiği şeylere
inanmayı zaten kapsamaktadır. Bundan maksat
şunu vurgulamaktır: Hz. Muhammed (a.s.)’ın
risaletinden sonra, herhangi bir kimsenin, onun getirdiği
dinin hükümlerine iman etmeden inançları geçerli
değildir. Onun peygamberliğine ve
getirdiklerine inanmak şarttır.
3
– Bu böyledir.
Çünkü kâfirler batıla uydular. İman
edenler ise Rab’leri tarafından gönderilen hakka
uydular. İşte Allah insanlara kendi durumlarını
böylece beyan eder.
Allah
iki tarafın da durumlarını açıkça
ortaya koyuyor. Bir taraf batıl üzerinde ısrar
ettiğinden işleri geçersiz kılınmıştır.
Öbür taraf ise hak yolda sebat ettiğinden, Allah
onları kötülüklerden arındırmış,
hayat tarzlarını düzeltmiştir.
4
– İmdi kâfirlerle
savaşta karşılaştığınız
zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları
iyice mağlub edince, bağı sıkı
tutun, onları esir alın. Savaş bitince
onları ister lütfen karşılıksız
salıverir, ister fidye alarak bırakırsınız.
Durum
şu ki: Allah dileseydi, onlardan intikamlarınızı
alır, onları cezalandırırdı.
Fakat O, sizi birbirinizle denemek için savaşı
emrediyor.
Allah
yolunda öldürülenler var ya, Allah onların yaptıklarını
asla zayi etmeyecek, boşa çıkarmayacaktır.
[8,67-68; 3,142; 9,14-15]
5
– Allah onları
doğru yola iletir ve onların hallerini düzeltir.
[10,9]
6
– Onları,
kendilerine tanıtmış olduğu
cennetine alır.
7
– Ey iman edenler!
Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız,
O da size
yardım eder ve savaşta ayaklarınızı
kaydırmaz.
8
– O inkârcılara
gelince, onların hakkı yıkımdır.
Allah onların yaptıklarını boşa
çıkarır.
9
– Bu böyledir,
zira onlar Allah’ın indirdiği buyruklarını
beğenmediler.
Allah da
onların bütün iyi ve güzel işlerini boşa
çıkardı.
10
– Peki onlar dünyada
hiç dolaşmadılar mı ki, daha önce yaşamış
nesillerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna
baksınlar: Allah onları yerle bir etti.
Benzeri iş
yapan kâfirleri de, benzeri âkıbetler
beklemektedir.
11
– Bu böyledir, çünkü
iman edenlerin yardımcısı Allah’tır,
kâfirlerin ise mevlâları, dostları yoktur.
12
– Muhakkak ki Allah
iman edip, makbul ve güzel işler yapanları, içinden
ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir.
Kâfirler
ise dünyada zevklerini yaşamak ister, davarlar
gibi yerler. İşte onların barınağı
ateştir.
Hayvanlar
rızkın kim tarafından yaratıldığını,
bu nimetler karşılğında kendisinden
ne beklendiğini düşünmezler. Çünkü bunlar
yükümlü değildirler.
13
– Nice şehirler
vardı ki, halkı, seni süren
Mekke şehri’nin halkından daha
kuvvetli idiler.
İşte
Biz, onları imha ettik ve kendilerine yardım
edecek kimse çıkmadı.
Müşrikler,
Hz. Peygamberi hicrete mecbur etmekle rahata kavuştuklarını
sanmışlardı. Oysa bu hareketleri ile
kendilerinin felâketlerini hazırlamışlardı.
14
– Rabbi tarafından
apaçık bir delile tâbi olan kimse hiç, yaptığı
işler kendisine süslenen ve hevâ ve heveslerinin
peşinden giden kimse gibi olur mu? [13,19;
59,20]
15
– Allah’a karşı
gelmekten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu
ise şudur:
Orada
bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen
süt ırmakları, içerken lezzet veren şarap
ırmakları ve süzme bal ırmakları
vardır.
Onlara
orada her türlü meyve ile bir de Rableri tarafından
bir mağfiret vardır.
Bu
nimetlere erişenler hiç, ateşte devamlı
kalıp, kaynar sulardan içirilip bununla bağırsakları
lime lime olan kimseler gibi olur mu? [55,52;
2,25; 56,20] {KM, Tekvin 2,11-14; Tesniye 8,7-10}
16
– Onlardan seni
dinlemeye gelen de vardır.
Ama ne
zaman ki senin yanından çıkarlar, o vakit
sana kulak verip meseleleri öğrenenlere:
“Sahi, az
önce o, neler söylüyordu?” diye sorarlar.
Bir
kısım münafıklar müminler arasında
bulunduklarından Hz. Peygamber’e muhatap olup,
onlarla beraber onun sözlerini dinliyorlardı.
Fakat kalpleri onun mübarek dilinde ifadesini bulan gerçeklerden
uzak olduğundan cankulağıyla
dinlemiyorlar, dışarı çıkınca
“Sahi! demin ne demişti?” diye sorma ihtiyacını
duyuyorlardı. Onların hâlet-i rûhiyelerini açığa
çıkaran ne mükemmel bir ifade!
İşte
Allah onların kalplerini mühürlemiş ve onlar
da hevalarına uymuşlardır.
17
– Hidâyeti kabul
edenlerin ise Allah hidâyette yakînlerini artırır
ve kendilerine haramlardan ve cehennemden korunmayı
nasib eder.
18
– Yoksa onlar, kıyametin
kendilerine ansızın gelmesini mi gözlüyorlar?
Zaten alâmetleri
geldi bile!
Ama kıyamet
gelip çattıktan sonra, ibret almaları neye
yarar ki! [53,56-57; 54,1;
16,1; 21,1; 89,23; 34,52]
Kur’ân’ın
mûcizeli beyanı, Hz. Peygamberin tertemiz hayatı
ve eğittiği ashabı ile sürdürdükleri
yaşama tarzı ortada iken, hâla iman etmeyen
kimsenin beklediği tek şey kıyamettir. Kıyametin
başlıca alâmeti, âhir zaman Peygamberinin
gelmesidir. Nitekim o, şehadet ve orta parmağını
göstererek: “Benimle kıyametin durumu, bunların
yakınlığı gibidir” buyurmuştur.
Maksat, kendisinden sonra kıyamete kadar başka
bir peygamber gelmeyeceğini bildirmektir.
19
– O halde şu
gerçeği hiç unutma ki:
Allah’tan
başka ilah yoktur.
Sen hem
kendi günahından, hem mümin erkeklerin ve mümin
kadınların günahlarından ötürü
Allah’tan af dile.
Allah, (dünyada)
dönüp dolaştığınız yeri de, (âhirette)
varıp duracağınız yeri de pek iyi
bilir. [6,59-60; 11,6]
İslâm’ın
insana kazandırdığı ahlâki
faziletlerden biri de şudur: Mümin, ibadet ve
cihad görevini yerine getirecek, hizmete devam edecek,
fakat asla yaptıklarını gözünde büyütmeyecek,
“üzerime düşeni yaptım” diye durumunu
yeterli görmeyecektir. Aksine: “Rabbimin benden
istediklerini hakkıyla yerine getiremedim. Bilerek
veya bilmeyerek hangi ihmallerim oldu?” diye bir
şuur kontrolü, bir tevazu ve istiğfar halet-i
ruhiyesi taşıyacaktır. Âyet Hz.
Peygamber (a.s.)’a bile böyle buyurarak, aslında
müminlere ders vermektedir. Bundan ötürüdür ki Hz.
Peygamber: “Ben her gün Allah’tan yüz kere mağfiret
dilerim” buyurmuştur.
20
– İman
edenler: “Keşke savaş hakkında bir sûre
indirilseydi?” diyorlar.
Fakat net
ve kesin bir sûre indirilip de içinde savaşma
emri zikredilince,
kalplerinde
hastalık bulunanların,
ölüm
sekeratına giren kimsenin bakışı
gibi boş gözlerle baktıklarını görürsün.
Korktukları
başlarına gelsin! [4,77]
21
– Onlara düşen:
İtaat etmek ve tatlı söz söylemektir.
İş ciddiye bindiğinde,
Allah’a
verdikleri sözde dursalardı, kendileri için
elbette daha hayırlı olurdu.
22
– Demek ki ey münafıklar!
Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede
fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık
bağlarını parçalayacaksınız!
(Allah’a verdiği söze bile sadık kalmayan
kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de
beklenemez).
23
– İşte
bunlar, Allah’ın lânet edip kulaklarını
sağırlaştırdığı, gözlerini
kör ettiği kimselerdir.
24
– Öyle olmasa,
Kur’ân’ı düşünmezler mi? Yoksa
kalplerinin üzerinde üst üste kilitler mi var?
25
– Kendilerine doğru
yol iyice belli olduktan sonra, gerisin geri dinden çıkanlara
muhakkak ki şeytan önce fit vermiş;
onları
uzun emellere, umutlara düşürmüştür.
26
– Bu böyledir;
Çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara:
“Biz, bazı
hususlarda size itaat edeceğiz” demişlerdi.
Halbuki
Allah onların gizledikleri şeyleri hep
bilmektedir.
27
– Haydi dünyada
birtakım hile ve dolaplar çeviriyorlar, peki
melekler, onların yüzlerine, sırtlarına
vura vura canlarını aldıkları zaman
halleri ne olacak? [8,50;
6,93; 4,97; 40,46]
Bu
âyet kabir azabına işaret etmektedir. Zira,
burada bildirilen azap, kıyamet günü hesaptan
sonra kâfirlerin görecekleri cezadan başka bir
cezadır.
28
– Bu böyledir: Çünkü
onlar Allah’ın gazabına sebeb olan şeylerin
peşine düştüler, O’nu razı edecek
şeyleri ise beğenmediler.
Bu yüzden
Allah da onların bütün işlerini boşa çıkardı.
29
– Yoksa kalplerinde
hastalık (nifak) bulunan münâfıklar Allah’ın,
kalplerinde müminlere karşı duydukları
kinleri açığa çıkarmayacağını
mı zannediyorlar?
30
– Eğer
dileseydik onları sana tek tek gösterirdik, sen de
onları simalarından tanırdın.
Hatta sen
onları ifadelerinden, ses tonlarından
kesinlikle tanırsın.
Allah bütün
işlerinizi bilir.
31
– Sizi mutlaka
imtihan edeceğiz, ta ki içinizden mücahede
edenleri, sabır ve sebat gösterenleri tanıyacak
ve gösterdiğiniz yararlılıkları
imtihan meydanlarında örnek göstereceğiz.
Allah’ın
tanıması: İşlere karşılık
verilmesine, ceza veya mükâfat verilmesine esas teşkil
edecek şekilde, fiilî olarak tanıyıp
bilmesi demektir. Yoksa ezelî ilmiyle Allah istikbali
bilmektedir.
32
– Kendileri inkâr
edip insanları Allah yolundan çevirenler ve doğru
yol kendilerine iyice belli olduktan sonra bile,
Peygamberin
karşısına çıkanlar, Allah’a yani
Allah’ın Peygamberine, dinine asla zarar
veremezler.
Allah onların
işlerini heder edecektir.
İşlerinin
heder edilmesi iki türlüdür: 1.İyi iş
bilerek işledikleri şeylerin karşılığını
âhirette göremeyeceklerdir. 2.İslâmı
engellemek için sarfettikleri gayretler sonuçsuz
kalacaktır.
33
– Ey iman edenler!
Allah’a ve Resulüne itaat edin de emeklerinizi boşa
çıkarmayın.
Küfür,
şirk, nifak, ucub, riya gibi hallerle emeklerinizi
iptal ettirmeyin.
34
– Kendileri inkâr
edip insanları da Allah yolundan çeviren, sonunda
da kâfir olarak ölenler var ya,
Allah onları
asla affetmeyecektir. [4,48]
35
– O halde gevşemeyin
de, sizler daha üstün durumda iken, zillet gösterip
sulha yalvarmayın.
Allah
sizinle beraberdir. O, asla sizin gayretinizi kuvvetten
düşürmez, emeklerinizi zayi etmez.
Âyet
müslümanların barış istemelerini
menetmiyor. Maksat: Müslümanların zayıf, düşmanlarının
kuvvetli olduğu anlamına gelen bir barışa
yalvarmalarının doğru olmadığı
fikrini vermektir.
Müslümanlar
her şeyden önce kuvvetlerini ortaya koymalıdırlar.
Bundan sonra barış görüşmeleri yapmalarında
sakınca yoktur.
36
– Dünya hayatı
sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir.
Eğer
siz iman eder ve haramlardan sakınırsanız,
hem size mükâfatlarınızı verir, hem de
mallarınızın tamamını istemez.
37
– Eğer onların
hepsini isteyip de sizi iyice sıkıştırsaydı
cimrilik eder, dayatırdınız. O zaman da,
Allah, bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
38
– İşte
sizler Allah yolunda harcamaya dâvet ediliyorsunuz.
İçinizden
bazıları cimrilik ediyor. Her kim cimri davranırsa,
ancak kendine cimrilik eder.
Müstağnî,
(hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) Allah’tır;
muhtaç olan ise sizlersiniz.
Şayet
imandan ve takvâdan yüz çevirirseniz, O yerinize başka
bir millet getirir de, onlar sizin gibi hayırsız,
itaatsiz olmazlar.‑
|