KUR'AN-I KERİM İNDEKS
56 – VÂKI’A SÛRESİ
Mekke’de
inmiştir. 96 âyettir. “Gerçeğin ta kendisi
olan büyük hadise” anlamına gelen el-Vâkıa
adı, ilk âyetten alınmıştır.
Bu sûrede, kıyamet öncesinde meydana gelecek bazı
haller, insanların teşkil ettikleri üç sınıf
ve onların âhiretteki âkıbetleri ile
Allah’ın varlığının ve birliğinin
bazı delilleri, Kur’ân’ın bazı vasıfları
bildirilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1
– O gerçek olan kıyamet
gerçekleşince neler olacak neler!..
2
– Zaten onun olmasını
yalanlayacak hiçbir delil olamaz. [70,1-2;
6,73]
3
– O kimini alçaltır,
kimini yüceltir.
4
– Yer şiddetle
sarsıldığı, [99,1;
22,1]
5
– Dağlar
darmadağın edilip parçalandığı,
6
– Uçuşan toz
zerreleri haline geldiği zaman...
7
– Sizler de üç sınıfa
ayrılırsınız:
8
– Ashab-ı
yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar!
9
– Ashab-ı
şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır
onlar!
10
– İmanda,
fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler.
[35,32; 3,133; 57,21]
11-12
– İşte
onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naîm
cennetlerindedir onlar.
13-14
– Çoğu önceki
ümmetlerden, biraz da sonrakilerden.
15-16
– Mücevheratla işlenmiş
tahtlara yaslanarak karşılıklı
otururlar.
17-18
– Etraflarında,
cennet şarabından dolu testiler, sürahiler,
kadehlerle, ebedîliğe ermiş çocuklar dolaşıp
hizmet ederler.
Bu
gençlerin yaşları değişmez. Bunlar,
dünyada ne günahları, ne de sevapları
olmayan çocuklardır. Müşriklerin büluğdan
önce vefat eden çocukları, cennetliklere hizmet
edecekler. Böylece onlar da büyük bir lütfa mazhar
olacaklardır. Zira cennete girmelerine vesile
olacak yükümlülükleri yerine getirmedikleri halde
cennetlik olacaklardır.
19
– Bu içkiden ötürü
baş ağrısı çekmezler, sarhoş
da olmazlar.
20
– Bir de... tercih
edecekleri meyveler...
21
– Canlarının
istediği kuş etleri...
22-23
– Ve gün görmemiş
saklı inciler gibi güzel eşler...
24
– Bütün bunlar dünyada
yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak
verilecek.
25
– Onlar cennette ne
boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler.
26
– İşittikleri
söz, hep: “Selam! selam!” sesleridir.
27
– Ashab-ı
yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar!
28
– Dalbastı
kirazlar,
29
– Dolgun salkımlı
muzlar,
30
– Yayılmış
gölgeler... [4,57; 13,35;
77,41]
31
– Şarıl
şarıl akan sular... [47,15]
32-33
– Tükenmeyen,
eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok
meyveler içindedirler.
34-35
– Onlara, pek değerli
eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir
yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini
son derece güzelleştirdik.
Yepyeni
yaratılışa mazhar olanlar, bir hadis-i
şerife göre, dünyada kocakarı olarak vefat
etmiş olan eşlerdir.
Yaşlı
bir kadın Peygamber Efendimize: “Ya Resulallah,
beni cennete yerleştirmesi için Allah’a dua eder
misin?” dedi. O: “İhtiyarlar cennete giremez!”
buyurunca kadın ağlayarak huzurundan ayrıldı.
Az sonra Efendimiz: “Ona söyleyin ki cennete, bu yaşlı
haliyle giremez. Zira Allah Teâla: “Biz, o eşleri
yepyeni bir yaratılışla yarattık
(...) “buyurur.”
36-38
– Böylece onları,
ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına
âşık yaşıtlar kıldık.
39-40
– Birçoğu önceki
ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden.
41
– Ashab-ı
şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır
onlar!
42
– Onlar kızgın
ateşte ve kaynar sularda...
43-44
– Ne serin, ne de
faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar.
[77,29-34]
45
– Çünkü onlar dünyada
iken refah içinde şımarırlardı.
46
– O en büyük günahta,
şirkte ısrar ederlerdi.
47-48
– Ve derlerdi ki:
“Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik
haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz?
Gelip geçmiş atalarımız da mı?”
49-50
– De ki: “Öncekiler
de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde
mutlaka toplanacaksınız.” [11,103-105]
51
– Sonra siz ey
yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar!
52
– Zakkum ağacının
meyvesinden yiyecek,
53
– Karınlarınızı
onunla dolduracak,
54
– Üstüne de kaynar
su içeceksiniz!
55
– Hem de susamış
develerin suya saldırışı gibi saldırarak
içeceksiniz.
56
– İşte
hesap gününde onlara ikram edilecek ziyafet! [18,107]
57
– Sizi yaratan
Biz’iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik
etmeyecek misiniz?
58-59
– Şimdi düşünsenize
o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp
insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz?
Bütün
kâinat şöyle dursun, insan sadece kendisinin ana
karnında yaratılışını düşünürse,
Allah’ın yüce kudretiyle yaratıldığını
ve onu hiçten böyle var edenin, öldükten sonra
diriltmeye de haydi haydi kadir olduğunu anlar.
Zira gözle görülemeyecek derecede küçük bir sperma
ile yumurtanın birleşmesiyle meydana gelen bir
hücreden başlayarak yaratılır.
Milyonlarca ihtimalden bir ihtimal olarak, mükemmel bir
canlı haline gelip dokuz ay sonra dünyaya gönderilecek
hale gelir. Bu hayatı ne insan kendi kendisine
vermiştir, ne de annesi ile babası! Ne de başka
hiçbir varlık! Onu ve milyarlarca benzerini
yaratan, sadece Allah’tır. Bunlardan bir tekine
bile sahip çıkıp bunu “ben yarattım”
diyebilecek, O’nun dışında hiçbir
kuvvet yoktur.
60-61
– Aranızda ölümü
Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi
getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve
vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak
hiçbir güç yoktur.
Allah
dilerse insanları öldürür, yerlerine yeni
nesilleri getirir. Dilerse insan türünü de ortadan
kaldırır. Dilerse diriltme sırasında,
insan sûretinde değil de, herhangi bir hayvan sûretinde
yaratır. Bunları yapmaya kadir olan, bildiğimiz
mûtad sûrette haydi haydi yaratabilir. Yahut maksat:
“Hiç kimse ölümden kaçıp elimizden
kurtulamaz, ölümün vaktini değiştiremez.”
demektir.
62
– Siz ilk yaratmayı
pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret
almanız gerekmez mi?
[30,27; 19,67; 36,77-79; 75,36-40]
63-64
– Ektiğiniz
tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz
Biz mi?
Yaratılışınızda
babanızın spermayı annenizin rahmine bırakmaktan
başka rolü olmadığı gibi, çiftçinin
de tohumu toprağa koymaktan başka rolü
yoktur. Çekirdek ve tohumlarda koca ağaçları
programlayan, toprağa yetiştirme özelliğini
veren, tohumların yetişmesi için belli oranda
su, ısı ve havayı, belli mevsimleri
meydana getiren... Allah’tır.
65
– Eğer
isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de
şaşıp kalır, pişman olurdunuz:
66
– “Eyvah!
Emeklerimiz boşa gitti.”
67
– Hatta doğrusu
biz rızıktan mahrum kaldık, sefalete mahkûm
olduk.” derdiniz.
68
– Peki içtiğiniz
suya ne dersiniz?
69
– Onu buluttan siz
mi indirdiniz, yoksa Biz mi?
70
– Dileseydik onu
tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
71
– Peki, yakmakta
olduğunuz ateşe ne dersiniz?
72
– Onun ağacını
siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz?
Başlıca
yakıtlar olan kömür, taşlaşmış
odun, petrol ise milyonlarca yıl toprak altında
gömülü kalan ve aslında bitki olan organizmanın
sıvılaşmış artıklarıdır.
73
– Biz onu çölde,
yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem
de istifade vesilesi kıldık.
74
– Öyleyse Ulu
Rabbinin yüce adını tenzih et.
75
– Hayır! Vakit
vakit inen Kur’ân’a yemin ederim ki,
76
– Eğer
anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir.
77
– Bu kitap, pek değerli,
şerefli bir Kur’ân’dır.
78
– O iyi korunmuş
bir kitapta, Levh-i Mahfuzdadır.
Kur’ân
vahyine şeytan müdahalesi şöyle dursun, ona
tertemiz olan melaikeden başkası yanaşamaz.
Dört mezhebe göre Kur’ân’ın yazılı
şekli olan mushaf-ı şerife abdestsiz
dokunmak caiz değildir. Yalnız İbn Hazm
gibi zâhirîler caiz görmektedirler.
79
– Ona tertemiz
(abdestli) olanlardan başkası dokunamaz.
80
– Rabbülâlemin
tarafından indirilmiştir.
81
– Şimdi bu
kelamı mı siz küçümsüyorsunuz?
82
– Bu nimete teşekkürünüz,
onu yalan saymanız mı olmalıydı!
83
– Haydi görelim
sizi, can boğaza geldiğinde,
84
– O vakit can çekişenin
yanında bulunan sizler bakar durursunuz.
85
– Biz ise, ona
sizden daha yakınız, ama siz
göremezsiniz.
86
– Haydi bakalım
eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa,
87
– İddianızda
tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize!
88-89
– Ama eğer ölen
kimse Allah’a yakın olanlardan ise, onun için
rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var.
90-91
– Eğer ashab-ı
yeminden ise “Selam sana ashab-ı yeminden!”
denilecek. [41,30-32]
92-94
– Ama eğer dini
yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar
su, peşinden de cehenneme atılış
olacak.
95
– İşte,
hakkında hiç şüphe olmayan gerçek budur!
96
– O halde Ulu Rabbinin
ismini tenzih et!
|