KUR'AN-I KERİM İNDEKS
70 – MEÂRİC SÛRESİ
Mekkede
inmiş olup 44 âyettir. Adını 3. âyetten
almıştır. Zi’l-mearic:
Yüceler yücesi, “dereceler ve makamlar sahibi”
demektir. Sûre Mekke kâfirlerinin âhireti inkârları
ve Hz. Peygamberi yalancı saymalarını
reddetmeyi esas konu edinmiştir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1
– Biri çıkıp
gelecek azabı sordu. [22,47;
38,16]
Bir
kısım müfessirler “azabı sordu”
anlamı verirken diğer bir kısmı ise,
Seele fiilinin öteki mânasını esas alarak “Azabın
gelmesini istedi” demişlerdir. [8,32; 67,24-27;
10,46-48] âyetleri de bu ikinci mânayı destekler.
Zira kâfirler tehdit edildikleri azaba, daha doğrusu
Peygambere inanmadıkları için “azap gelsin
de görelim!” demek, kendilerine kolay geliyordu.
2
– O azap ki onu, kâfirlerden
uzaklaştıracak hiçbir kuvvet yoktur.
3
– Çünkü bu azap
yüceler yücesi Allah’tan gelecektir.
4
– Melekler ve Rûh,
O’nun Arş’ına; miktarı ellibin sene
olan bir günde yükselirler. [32,5;
22,47]
Ruh:
Cebrail (a.s.)’dır.
5
– O halde sen, müşriklerin
eziyetlerine güzelce sabret. Çünkü azabın
inmesi yaklaşmaktadır.
6-7
– Onlar, o günü
çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu
biliyoruz.
8
– O gün gök erimiş
maden gibi olur,
9
– Dağlar ise
atılmış rengârenk yünler gibi olur. [101,5]
10-14
– Birbirlerine gösterildikleri
halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.
Her mücrim
o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını,
eşini, kardeşini,
kendisine
sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların
tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33;
40,18; 23,101; 80,34-37]
15
– Lâkin ne mümkün!
O cehennem alev alev yanan bir ateştir.
16
– Eli, ayağı,
bütün uzuvları söküp atar.
17-18
– İmana sırtını
dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp
yığan ve hayırda harcamayanı o ateş
kendine çağırır.
19
– Gerçekten insan
cimri olarak yaratılmıştır.
20
– Başı
derde düştü mü sızlanır durur.
21
– Ama servet sahibi
olunca da pinti kesilir.
22-23
– Ancak namazlarını
devamlı kılanlar böyle değildir.
Çünkü
bir insanın namaz kılması onun Allah’a,
Resulüne, âhirete inanıp davranışlarını
ona göre düzenlediğini gösterir.
24-25
– Onlar o
kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların
haklarını ayırırlar.
26
– Onlar hesap gününü
tasdik ederler.
27
– Onlar
Rab’lerinin cezasından korkarlar onlar. [23,57;
51,19]
28
– Çünkü
Rab’lerinin azabından kimse emin olamaz.
29-30
– Onlar edep
yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından
korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar.
31
– Ama bu sınırın
ötesine geçenler haddi aşmış, zulüm işlemiş
olurlar.
32
– Onlar üzerlerine
aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere
riayet ederler.
Emanet:
Allah’ın kullarına veya insanların
birbirlerine güvenerek verdikleri şeylerdir. Ahid
ise: Allah’ın kulları ile veya insanların
birbirleri ile sözleşmeleridir. Bunlara riayet,
imanın ayrılmaz vasfıdır.
33
– Onlar şahitliklerini
dürüstçe ifa ederler.
34
– Onlar namazlarını
ihtimamla korurlar.
Âyette
geçen “namazı korumak” demek: Namazı tam
vaktinde eda etmek, namazın şartları olan
maddî ve manevî temizliğe riayet etmek; farzlara,
vaciplere, sünnetlere riayet ederek tadil-i erkânla,
huşû ile namaz kılmak, demektir.
35
– İşte
bunlar cennetlerde ikrama nail olacaklar.
36-37
– O kâfirlere ne
oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan
soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını
uzatarak sana doğru koşuyorlar.
38
– Onlardan her biri
(iman etmeden) naîm cennetine yerleşmeye mi
hevesleniyor?
Kâfirler
mütevazi müminlerle alay ederlerdi. Onları bir
şeye lâyık görmezlerdi. “Eğer bir
cennet varsa, bu adamlar kim, bizden önce cennete
girmek kim? Bu işte de biz onları mutlaka geçeriz.”
derlerdi. Bundan sonra gelen âyet demek istiyor ki:
“Ey müşrikler, söyleyin bakalım bu üstünlük
iddianız neye dayanıyor? Biz, siz dahil, bütün
insanları bildiğiniz o nutfeden yaratmadık
mı?”
Yahut
şöyle olabilir: “Biz bütün Âdem oğulları
gibi bunları da yarattık. Yani bütün
insanlar Bizim kullarımızdır. Bizim hükümlerimizden
biri de “İman etmeyen hiç kimse cennete
giremez” dir. Öyleyse iman etmeden nasıl olur
da, sizden biri cennete girmeye heveslenir.
39
– Hiç
heveslenmesin, hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenmeye
hakkı olamaz. Çünkü Biz onları da, öbür
insanlar gibi, o bildikleri nesneden, meniden yarattık.
[77,20; 86,5-10]
40-41
– Hayır,
Allah’ın nizamı onların sandığı
gibi değildir! Doğuların ve batıların
Rabbine yemin ederim ki,
Biz onların
yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar
getirmeye kadiriz.
Bizim
elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir
şey yoktur. [40,57;
75,3-4; 56,60-61]
42
– Artık sen
onları kendi hallerine bırak da, kendilerine
vaad edilen gün gelinceye kadar batıla dalsın,
oynasınlar.
43
– O gün onlar
kabirlerinden çıkıp sür’atle sanki bir
hedefe varmak istercesine koşarlar.
Âyette
geçen nusub,
başlıca iki türlü tefsir edilir: a-Put demek
olup, müşrikler dünyada putlarına nasıl
koşarak gidiyorlardı ise, o gün hesap meydanına
da öyle sür’atle getirileceklerdir. b-Yarış
yapan koşucular nasıl dikilmiş nişanları
gözeterek koşarlarsa bunlar da hesap meydanına
doğru hızla koşacaklardır.
44
– Gözleri yerde,
kendilerini baştan aşağı bir zillet
kaplamış durumdadır.
İşte
kendilerine vaad edilen gün, bugündür.
|